TROMBOFİLİ PANELİ MOLEKÜLER GENETİK ANALİZİ
TROMBOFİLİ PANELİ MOLEKÜLER GENETİK ANALİZİ
Tromboz kaynaklı kardiyovasküler hastalıklar, genlerin ve genetik olmayan faktörlerin karmaşık etkileşimleri ile ortaya çıkmaktadırlar. Genetik olmayan faktörler arasında; gebelik, oral kontraseptif kullanımı, ameliyat, kanser, seyahat, hareketsizlik sayılabilir. Genetik açıdan ise, belirli bazı genlerdeki varyantlar bu hastalıklar ile ilişkili bulunmuştur. Bir kişide genetik risk faktörlerinin birden fazlası bir arada bulunuyor olabilir. Genlerdeki bu tip varyantların moleküler genetik yöntemlerle incelenebilir ve bu sayede kişiler genetik yatkınlık risklerini öğrenebilirler. Kardiyovasküler hastalıklar sık görülür, fakat buna rağmen onları uzak tutabilmek çoğu zaman mümkündür. Uzak tutmanın en iyi yolu ise kişinin genetik yatkınlıklarının bilgisi ışığında yaşam tarzını ve alışkanlıklarını belirlemesidir.
Kardiyovasküler hastalıklar ile ilişkilendirilmiş genlerin başında Faktör V geni gelir. Bu gendeki Leiden varyantı (G1691A) venöz tromboembolizme (kan damarlarında tıkanma) neden olabilecek pıhtılaşma problemlerine yol açabilir. Bu varyantı taşıyan bireylerde derin ven trombozu gelişme riski artmıştır. Derin ven trombozu genellikle bacaklarda oluşmakla birlikte beyin, gözler, karaciğer ve böbrekler gibi diğer vücut bölgelerinde de görülebilir. Bu varyant ayrıca gebelik kaybı, fetal büyüme gerilikleri ve preeklampsi için risk artışı ile de ilişkili bulunmuştur. Yine Faktör V genindeki H1299R (R2) varyantının incelenmesi ise, Faktör V Leiden varyantı için heterozigot olan (tek kopya taşıyan) kişilerdeki trombotik riski belirlemek adına önemlidir. Bu iki varyantın birlikte bulunması durumunda, yalnızca Leiden varyantı taşıyanlara kıyasla venöz tromboz riskindeki artış daha fazladır ve ilk trombotik atak daha erken görülür.
Faktör II (Protrombin) genindeki G20210A varyantı, venöz tromboembolizm riskini en çok etkileyen genetik faktörler arasında ikinci sıradadır. Arteriyal tromboembolizm için de majör risk faktörü olarak kabul edilmemektedir. Miyokard enfarktüsü ve inme ile net bir ilişkisi kurulamamıştır. Protrombin trombofilisi, gebelik kaybı ve preeklampsi için hafif derece risk faktörü olarak görülmektedir.
MTHFR geninde yer alan C667T ve A1286C varyantları aynı isimli MTHFR enziminin aktivitesinde azalmaya yol açabilmektedirler. Enzim aktivitesindeki azalma sonucunda plazma homosistein seviyelerinde hafiften orta dereceye değişen ölçüde artış (homosisteinemi) görülebilir. Hiperhomosisteinemi; genetik, fizyolojik ve çevresel faktörlerin birleşimi ile ortaya çıkar ve MTHFR varyantları buna katkıda bulunabilen faktörlerden sadece biridir. Özellikle homozigot (iki kopya) C667T varyantı, enzim aktivitesinde orta derecede azalma ve plazma homosistein seviyesinde artış ile ilişkilendirilmiştir. Homosistein seviyesinin arttığı ve homozigot C667T varyantının mevcut olduğu durumların venöz tromboembolizm için de orta derecede risk artışı ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Faktör XIII geninde V34L varyantı taşıyanların; yüksek fibrinojen konstantrasyonu varlığında fibrin pıhtıları daha gevşek yapıdadır, daha kalın ipliklere sahiptir ve fibrinoliz ile daha hızlı yıkılır. Otozomal dominant olarak kalıtılan bu varyantın bulunması belirli ırklara mensup kişilerde trombolitik olaylara karşı koruyuculuk sağlayabilir ve venöz tromboembolizm riskini azaltabilir. Ayrıca miyokard enfarktüsü için de orta derecede risk azalması ile ilişkili olabilir. Gen-gen ve gen-çevre ilişkileri V34L varyantının koruyuculuğunu etkileyebilirler. Örneğin PAI-1 (4G/4G allelinin bulunması V34L etkisini azaltabilir.
PAI-1 geni tarafından kodlanan PAI-1 proteini, fibrin pıhtılarının yıkım basamaklarında yer alan bazı enzimleri inhibe eder. Aşırı fazla miktarda PAI-1 bulunması fibrinin normal şekilde ortadan kaldırılmasına engel olabilir ve tromboza yol açabilir. Diğer taraftan PAI-1 eksikliği veya yokluğu da hayat boyunca kanamaya eğilimli olmaya neden olabilir. PAI-1 geninde 4G/4G varyantı taşıyanlarda PAI-1 plazma düzeyleri artmıştır, fibrinoliz azalmıştır, venöz tromboembolizm riski ve miyokard enfarktüsü riski artmıştır. 4G/5G genotipi için venöz tromboembolizm ve miyokard enfarktüsü risklerinin artışı orta derecede değerlendirilir.